Uluslararası Para Fonu (IMF) teknik grubu, her yıl olduğu üzere dördüncü unsur görüşmeleri kapsamında yaptığı Türkiye ziyaretinin akabinde birinci açıklamayı kamuoyu ile paylaştı.
James P. Walsh liderliğindeki takımın 25-29 Eylül tarihleri ortasında hükümet yetkilileriyle yaptıkları görüşmelerin akabinde gelen açıklama, IMF’nin internet sitesinde dün yayımlandı.
Açıklamada, seçimden sonra uygulanan siyaset değişikliğinin IMF tarafından memnuniyetle karşılandığı ve faiz artışları nedeniyle yetkililerin tebrik edildiği belirtilirken, Merkez Bankası (TCMB) siyaset faizinin yükseltilmesi, vergilerin artırılması ve kimi finansal önlemlerin özgürleştirilmesi tarafındaki son adımların Türkiye’de riskleri azaltıp yatırımcı itimadı ile rezervleri artırdığına işaret edildi.
BÜYÜME, ENFLASYON, İŞSİZLİK TAHMİNİ
Açıklamaya nazaran, ekonomik büyümenin 2023’te yüzde 4’e, 2024’te yüzde 3,2’ye düşmesini, 2022 sonunda yüzde 64,3 olan resmi tüketici enflasyonunun 2023 sonunda yüzde 69,1, 2024 sonunda yüzde 46 olmasını öngören IMF heyeti, işsizlik oranının da 2023’te yüzde 10,1, 2024’te yüzde 10,5 olmasını bekliyor.
IMF, ulusal gelire oranla cari açığın da 2023’te yüzde 4,1, 2024’te ise yüzde 3,1 olmasını öngörüyor.
IMF heyeti Ankara’ya faizlerde daha fazla artış, finansal düzenlemelerde daha fazla hürleştirme ve bütçe açığını azaltacak daha fazla adım davetinde bulundu.
IMF heyeti ayrıyeten, fiyatlara ve emekli maaşlarına, geçmiş enflasyona nazaran değil beklenen enflasyona nazaran artırım yapılmasını, enflasyonun üzerinde fiyat artırımlarından kaçınılmasını tavsiye etti.
Bu da fiyatlara artırım yapılırken yıl sonundaki yüksek enflasyonun değil, çok daha düşük olan 2024 sonu beklentisinin dikkate alınması, fiyatlarda gerçek kayıp yaşanması manasına geliyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, kamuda çalışan memur ve emekçilerin maaş artışlarına ait eylül başında yaptığı açıklamada “Bundan sonra fiyat düzenlemeleri gaye enflasyona nazaran yapılacak” demişti.
İÇ VE DIŞ RİSKLER
Risk istikrarının aşağı taraflı olduğu belirtilen açıklamada, temel riskin, şu an devam etmekte olan siyaset değişikliğinin güçlü ivmesini kaybetmesi, bunun da itimat kaybına neden olarak döviz talebi yaratması olduğu kaydedildi.
Dış riskler olarak ise, yüksek emtia fiyatları, ticaret ortaklarının talebindeki yavaşlama ve global sistemik finansal istikrarsızlığa işaret edildi.
